Stoker(Admin), 4 Aralık 2012
Ülkemizde, 14 Aralık 2012’de vizyona girecek The Hobbit: An Unexpected Journey (Hobbit: Beklenmedik Yolculuk) filminin kitabını okuyalım.
Hobbit
Bir İngiliz Edebiyatı Profesörü olan J.R.R. Tolkien bundan yaklaşık yetmiş yıl kadar önce dünyaya bir kitap hediye etti. Bu kitapla birlikte insanlar ilk defa hobbit denen ahaliyle karşılaşıyordu. Cücelerden bile kısa boylu, yemeye, içmeye ve eğlenmeye düşkün, iyi yürekli, mutlu ve kendi küçük köylerinde her tür maceradan uzak yaşayan bir ahaliydi hobbitler. Ta ki büyücü Gandalf onları ziyaret edene kadar.
“Hobbit”, diğer hobbitlerden aslında hiç de farklı olmayan bir hobbitin, Bilbo Baggins’in fantastik maceralarından oluşuyor. Bilbo Baggins, büyücü Gandalf ve cücelerle birlikte, cücelerin hazinesini kötü ejderha Smaug’dan geri almak için aslında hiç de istemediği bir yolculuğa çıkar. Ama yine de hobbitin içinde henüz keşfedemediği maceracı bir yan vardır ve yolculuk ilerledikçe Bilbo Baggins kendi cesaretinin ve gücünün farkına varmaya başlar.
Tolkien’in aslında çocuklar için kaleme aldığı “Hobbit”, çok geçmeden yetişkinlerden, özellikle de 60′ların asi gençliğinden büyük ilgi gördü. Bunun üzerine Tolkien hobbitlerin, elflerin, cücelerin ve insanların goblinler, troller, kurtlar ve her tür kötü ve çarpık yaratıkla olan mücadelesini anlatmaya devam ederek “Yüzüklerin Efendisi”ni yarattı. Bugün “Hobbit”le birlikte “Yüzüklerin Efendisi” fantastik edebiyatın kült eserleri arasında yer alıyor.
Haberin Tamamını Görüntülemek için Başlığı Tıklayınız
Stoker(Admin), 7 Kasım 2012
Kargaların Ziyafeti – Kısım 1, 2
Giriş
“Ejderhalar,” dedi Mollander. Yerden aldığı kurumuş elmayı bir elinden diğerine attı.
“Elmayı fırlat,” dedi Sfenks Alleras. Sadağından çıkardığı oku yay kirişine taktı.
“Bir ejderha görmek isterdim.” En gençleri Roone’du; erkeklik çağına daha iki yıl olan tıknaz bir çocuk. “Bunu çok isterdim.”
Ben de Rosey’nin kollarında uyumak isterdim, diye düşündü Pate. Oturduğu sırada huzursuzca kıpırdandı. Kız sabaha onun olabilirdi pekâlâ. Onu Eski Şehir’den uzaklara götüreceğim, Dar Deniz’in karşısına, Özgür Şehirler’den birine. Oralarda üstatlar yoktu, onu suçlayacak kimse yoktu.
Pate, Emma’nın yukarıdaki pencereden gelen kahkahasını duyabiliyordu; kadının sesi, eğlendirdiği adamın pes sesine karışıyordu. Emma, Telek ve Maşrapa’daki hizmetçilerin en yaşlısıydı, en az kırk yaşında olmalıydı ama etli butlu hâliyle hâlâ güzeldi. Rosey onun kızıydı, on beş yaşındaydı ve yeni çiçek açmıştı. Emma, Rosey’nin bekâretinin bir altın ejderhaya mal olacağını duyurmuştu. Pate, dokuz gümüş geyik ve bir kavanoz dolusu bakır yıldızla metelik biriktirmişti ama bu pek işine yaramayacaktı. Bir yumurtadan gerçek bir ejderha çıkarma şansı, sikke biriktirerek altın bir ejderha yapma şansından fazlaydı.
Haberin Tamamını Görüntülemek için Başlığı Tıklayınız
Stoker(Admin), 6 Ekim 2012
Zorba
« Hiçbir şey ummuyorum; hiçbir şeyden korkmuyorum; özgürüm »
“Ben bir şeye özlem duydum mu, ne yaparım bilir misin? Bir daha hatırlamayacak kadar bıkıp da kurtulmak için yerim, yerim. Ya da tiksinti ile hatırlamak için. Bak bir zamanlar çocukken kirazlara karşı anlatılmaz bir tutkum vardı. Param olmadığı için azar azar alıyor, yiyor yine istiyordum. Gece gündüz kiraz düşünürdüm,salyalarım akardı, işkenceydi bu! Günün birinde, kızdım mı, utandım mı bilmiyorum baktım ki kirazlar bana istediklerini yaptırıyorlar ve beni rezil ediyorlar, ne plan kurdum bilir misin? Geceleyin yavaşça kalktım, babamın ceplerini yokladım, gümüş bir mecidiye bulup çaldım. Sabah sabah da kalktım bir bahçeye gidip bir sepet dolusu kiraz aldım. Bir çukurun içine oturup başladım yemeye. Yedim, yedim, şiştim, midem bulandı, kustum. Kustum patron! O zamandan beri de kirazlardan kurtuldum bir daha da istemedim. Özgür oldum. Artık kirazlara bakıp şöyle diyorum: Size ihtiyacım yok! Şarap için de aynı şeyi yaptım, sigara için de. Yurdum için de…Hasret çektim, bıktım, kustum, kurtuldum.”
Haberin Tamamını Görüntülemek için Başlığı Tıklayınız
Stoker(Admin), 11 Eylül 2012
Kılıçların Fırtınası – Kısım 1, 2
GİRİŞ
Gün griydi, acı soğuktu ve köpekler kokuyu almıyordu.
İri siyah dişi, ayı izlerini kokladı, geri çekildi ve kuyruğunu ba-caklarının arasına kıstırıp sürünün yanına döndü. Köpekler sefil halde, nehrin kıyısında toplanmıştı; rüzgâr bedenlerini kamçılı-yordu. Chett de hissediyordu; kat kat kara yünün ve kaynatılmış derinin içine sızıp onu da ısırıyordu rüzgâr. Lanet hava hem in-sanlar hem de hayvanlar için korkunç derecede soğuktu ama buradaydılar işte. Ağzı çarpılmış haldeki Chett yanaklarındaki ve boğazındaki çıbanların öfkeyle kızardığını hissedebiliyordu. Sur’da, uğursuz kuzgunlarla ilgilenip ihtiyar Üstat Aemon’ın şö-minesini yakarken güvende olurdum. Bu rahatlığı yasak Jon Kar al-mıştı elinden; o ve şişman arkadaşı Sam Tarly. Burada, er bezleri donarken bir tazı sürüsüyle birlikte Tekinsiz Orman’ın derinlikle-rinde olması onların suçuydu.
Haberin Tamamını Görüntülemek için Başlığı Tıklayınız
Stoker(Admin), 4 Ağustos 2012
Arka Kapak
BUZ VE ATEŞİN ŞARKISI, II
Krallar çarpışırken tüm diyar titrer…
George R. R. Martin, Taht Oyunları’nın sabırsızlıkla beklenen devam kitabı Kralların Çarpışması’nda okuyucuları eşsiz hayal gücüyle buluşturuyor. Büyü, intikam ve savaşla dolu, eşi benzeri görülmemiş bir dünyanın kapıları açılırken büyük bir serüven başlıyor.
Alev ve kan rengine bürünmüş bir kuyruklu yıldız, gökyüzünü baştan başa kaplamıştır. Ejderha Kayası’nın kadim kalesinden, Kışyarı’nın haşin topraklarına kadar korkunç bir keşmekeş hâkimdir. Altı güç, Demir Taht’ı ve parçalanmış Yedi Krallık’ı ele geçirmek için kıyametvari bir savaşa hazırlanmaktadır. Gecenin karanlığında ölüler yürümekte, kardeş kardeşi katletmektedir. Bir akıl şövalyesi, tehlike saçan bir büyücü kadını zehirlemek peşindedir. Bir prenses, öksüz oğlan kılığında dolaşmakta; Ay Dağları’nın vahşi adamları, yağma için inmektedir. Kardeş katli, zillet, simya ve kıyımla ilerleyen bu macerada zafer, kılıcı ve kanı en soğuk olanların dahi olabilir…
Haberin Tamamını Görüntülemek için Başlığı Tıklayınız
Stoker(Admin), 7 Temmuz 2012
Taht Oyunları 1. Kitap – Buz ve Ateşin Şarkısı (1. ve 2. Kısım Tek Kitapta)
GİRİŞ
Ormana karanlık çökmeye başlarken, “Artık geri dönmeliyiz,” diye ısrar etti Gared. “Yabanıllar öldü.”
“Ölüler seni korkutuyor mu?” diye sordu Sör Waymar Royce. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı.
Gared atılan yemi yutmadı. Yaşlı bir adamdı, ellisini geçmişti ve nice küçük lordun gelip geçtiğine şahitlik etmişti. “Ölü ölüdür,” dedi. “Bizim ölülerle işimiz olmaz.”
“Gerçekten öldüler mi?” diye fısıltıyla sordu Royce. “Öldüklerine dair kanıtımız var mı?”
“Will görmüş,” diye cevap verdi Gared. “Will’in sözü benim için yeter kanıttır.”
Will er ya da geç bu laf dalaşının içine çekileceğini biliyordu. Konu bir an önce konuşulsun da bitsin istiyordu. “Ölü adamlar şarkı söylemez, derdi annem,” diyerek karıştı lafa.
Haberin Tamamını Görüntülemek için Başlığı Tıklayınız
Stoker(Admin), 8 Haziran 2012
“Her gün utanç duyuyorum, ertesi gün daha da fazla. Ama yaşamımın geri kalanını, bu yaşam alanında bu notları, bu günlüğü yazarak, yaptıklarımı ve düşüncelerimi kaydederek, bir şeylerin diplerinde onur duyulacak, değerli bir şeyler arayarak geçireceğim. Dünyayı durduracak on bin sayfa istiyorum.”
Haberin Tamamını Görüntülemek için Başlığı Tıklayınız
Stoker(Admin), 5 Mayıs 2012
Nefes aldığımız sürece, hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız…
Vivian Leary, sokağın köşesinde kıpırdamadan durup bir o yana bir bu yana baktı. Nerede olduğunu ya da yolunu nasıl kaybettiğini bilmiyordu. Oysa ömrünün tamamını Colville’de geçirmişti. Bu kasabanın her karesini avucunun içi gibi bilmeliydi, biliyordu. Ama hatırladığı son şey, postaları almak için dışarıya çıktığıydı; bunun üzerinden saatler geçmiş olmalıydı.
Sokak ona tanıdık gelmiyor, evler hatırladıklarına benzemiyordu. Chestnut ve Elm’in kesiştiği yerde duran Henderson’ların evi onun pusulasıydı ama o da görünürde yoktu. Aradığı evin panjurlarının en son yeşile, geri kalanının da beyaza boyandığını hatırlıyordu. Korkmaya başlarken, nerede şu ev, diye merak etti. Gerçekten de neredeydi? George bu kadar geç kaldığı için ona kızacaktı. Ama nasıl olur da unuturdu? George ölmüştü.
Üzerine çöken kederin ağırlığı yıkıcı ve bunaltıcıydı. Sevgili kocası George vefat etmiş, altmışıncı yıldönümlerine iki ay kala kollarından alınmıştı. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki…
Haberin Tamamını Görüntülemek için Başlığı Tıklayınız
Stoker(Admin), 1 Nisan 2012
Kitap Kulübünde bu ay Rob’un da okuduğu bir kitaba yer verelim istedik…
Arka Kapak
Roberto Bolaño’nun tüm dünyada büyük bir ilgiyle karşılanan ve Türk okurları tarafından da heyecanla beklenen romanı
Kuzey Meksika’dan Nazi Almanyası’na, Stalin’in Moskovası’na, Drakula’nın kalesine ve denizlerin derinliklerine uzanan çarpıcı bir edebi labirent… Bolaño, ölümle yarışarak yazdığı 2666’da, kötülüğün en yalın halinin günümüz Meksika’sından bir gazete haberiyle başlayan hikâyesini anlatıyor. Hikâyenin geçtiği Santa Teresa sadece Cehennem olmakla kalmıyor, aynı zamanda da bir ayna; “sürekli işe yaramaz bir değişim içinde olan zengin ve yoksul Amerika’nın” hüzünlü bir aynası.
Haberin Tamamını Görüntülemek için Başlığı Tıklayınız
Renesmee(Admin), 28 Şubat 2012
Birkaç ay önce okuduğum bir kitabı paylaşmak istiyorum sizinle bu sefer. Yazar hakkında birşey yazmadım çünkü kitap zaten hayatını anlatıyor. Çok beğenerek okudum.
Eğer okursanız iyi okumalar dilerim.
Devamı için lütfen başlığa tıklayınız.
|
The Lost City of Z – Fragman The Childhood of a Leader – Fragman Queen of the Desert – Fragman Maps to the Stars – Fragman Water for Elephants – Fragman
|
Kim Ne Demiş???