Nefes aldığımız sürece, hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız…
Vivian Leary, sokağın köşesinde kıpırdamadan durup bir o yana bir bu yana baktı. Nerede olduğunu ya da yolunu nasıl kaybettiğini bilmiyordu. Oysa ömrünün tamamını Colville’de geçirmişti. Bu kasabanın her karesini avucunun içi gibi bilmeliydi, biliyordu. Ama hatırladığı son şey, postaları almak için dışarıya çıktığıydı; bunun üzerinden saatler geçmiş olmalıydı.
Sokak ona tanıdık gelmiyor, evler hatırladıklarına benzemiyordu. Chestnut ve Elm’in kesiştiği yerde duran Henderson’ların evi onun pusulasıydı ama o da görünürde yoktu. Aradığı evin panjurlarının en son yeşile, geri kalanının da beyaza boyandığını hatırlıyordu. Korkmaya başlarken, nerede şu ev, diye merak etti. Gerçekten de neredeydi? George bu kadar geç kaldığı için ona kızacaktı. Ama nasıl olur da unuturdu? George ölmüştü.
Üzerine çöken kederin ağırlığı yıkıcı ve bunaltıcıydı. Sevgili kocası George vefat etmiş, altmışıncı yıldönümlerine iki ay kala kollarından alınmıştı. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki…
Haberin Tamamını Görüntülemek için Başlığı Tıklayınız
Kim Ne Demiş???